Psk. Halil Türkmen
Uzman Psikolog

   Degerli okuyucularim, Özel Egitim’ i bilmek ve tanimak için önce tarihsel gelisimini ve bu güne, ne mücadeleler verilerek; özel egitimin nereden, nerelere geldigini; bu gelismelere hangi alanin daha çok hizmet ettigini bilmek gerekir. Düsüncesi ile mümkün oldugunca kisaltmaya çalisarak “ÖZEL EGİTİMİN TARİHİ GELİSİMİNİ açiklayarak, makaleme baslamak istiyorum.

   Emekli Psikolog, Özser Sağlık Eğit Rehabilitasyon Merkezi Ortağı " A.Ü.Egitim Bilimleri Fakültesi Egitimde Psikolojik Hizmetler Ana Bilim Dali Mezunu"

   Atatürk Döneminde “Egitim Devrimi “ ile tüm gelismis ülkelerde oldugu gibi ” İnsan Haklari Evrensel Bildirgesi’ nde” belirlenen tüm haklar gibi egitim hakki da gerçek yasama geçirilmeye çallisilmistir.
Buna göre İnsan Haklari Evrensel Bildirgesi’nin 26. maddesinde “Herkesin egitim hakki vardir” ifadesiyle tüm bireylerin kendi kendinii geliistirme yönünde egitim almalari gerektigi vurgulanmistir. Böylece özel egitime gereksinimi olan bireylerin, normal gellisim özelligi gösteren bireylerle esit egitim ve yasam firsatlarindan yararlanmalari için yasal, idari ve egitsel düzenlemeler olusturulmaya çallisilmistir.

   Özel gereksinimli bireylerin erken bebeklik döneminden baslayarak ' 0-4 yas' okul öncesi '5-6 yas' egitimlerine, ilkögretim, mesleki egitim, lise'ortaögretim' ve üniversite 'yüksekögretim' egitimlerine iliiskin; gerekli düzenlemeler olusturulmaya çallisilmistir. 80 yillik Cumhuriyet döneminde, özel egitimin pek çok alaninda geliisme görülmüstür. 1955 yilinda “Özel Egitim Subesi” açilmistir. Rehberlik ve Arastirma Merkezleri”nin temelini olusturan “Psikolojik Servis Merkezi” nin kurulmus olmasi en büyük gelisimdir. Ankara’da Yeni Turan ve Hidirliktepe ilkokullarinda, Zihin Engelliler için açilan özel siniflarini, daha sonraki yillarda “alt özel sinif” uygulamasina dönüsmesi ve bu durumun günümüze kadar gelen uygulamanin ilk örneklerini olusturmasidir (Özsoy, 1990).

   1961 yilinda yayinlanan 222 sayili “İlkögretim ve Egitim Kanunu” nun 12. maddesindeki “mecburi ilkögretim çaginda bulunduklari halde zihnen, bedenen, ruhen ve sosyal bakimdan özürlü olan çocuklarin özel egitim ve ögretim görmeleri saglanir” hükmü ile zorunlu ilkögrenim çaginda bulunan engelli çocuklarin egitimleri yasa önünde taninmistir ( Gökçe, Kartal, Ridvanoglu, Erezkan ve Alışcı, 2002). Yine Bir baska yasal düzenleme ise 1967 yilinda kabul edilen 931 sayili “İs Kanunu”dur. Bu kanun daha sonra 1971 yılında 1475 sayili yasa ile yeniden düzenlenmistir.1978 yilinda yürürlüge giren “Özel Egitim Ögretmenligi Sertifika Programi” ile ilgili bölüm, özel egitimin her dalina ögretmen yetistirmeye baslamis ve 625 sinif ve ders ögretmeni yetistirmistir. 1965 yilindan 1982 yilina kadar özel egitim personeli yetistirme açisindan tek kaynak durumunda olan Özel Egitim Bölümü 1982 yilinda YÖK Yönetim Kurulu karari ile Egitimde Psikolojik Hizmetler Bölümü ile birlestirilmistir (Akçamete ve Kaner, 1999; DPT, 1992).1971 yilinda halen yürürlükte olan '1475 sayili Yasa ” kabul edilmstir.

   1973 yilinda , 1739 sayili “Millî Egitim Temel Kanunu” kabul edilmistir. Bu kanunun 8. Maddesinde “ özel egitime ve korunmaya muhtaç çocuklari yetistirmek için özel tedbirler alinir” ifadesinin yer aldigini görmekteyiz. 1983 yilinda genel müdürlük, Özel Egitim ve Rehberlik Dairesi Baskanligi’na dönüstürülmüs ise de, 1992 tarihinde kabul edilen 3797 sayili yasa ile tekrar Özel Egitim Rehberlik ve Danisma Hizmetleri Genel Müdürlügü kurulmustur.
Daha sonra 1983 yilinda Anadolu Üniversitesi Egitim Fakültesinde, Özel Egitim Ögretmenligi Programi baslatilmis ve ilk mezunlarini 1987 yılında vermistir (Çağlar, 1990).
   1980’li yilllar, özel egitim ögretmeni yetistirme açisindan olumlu gelismelerin yasandigi yillardir. Anadolu Üniversitesi’nde açilan programin ardindan yine 1986 yilıida Gazi Üniversitesi Gazi egitim Fakültesi' nde Özel Egitim Bölümü Görme ve Zihin Engelliler Ögretmenligi Programlari baslatilmistir.1982 Anayassiniin 41., 42., 49., 50., 60. ve 61. maddeleriyle ailenin korunmasi, egitim ve ögrenim hakki ve ödevi, çalisma hakki ve ödevi ile sosyal güvenlik hakki konularinda herkesin yasa önünde esit olduğu ifade edilmis, 61. maddede ise “Devlet sakatlarin engellilerim korunmalarini ve toplum hayatina intibaklarini saglayici tedbirleri alir” ifadesi yer almaktadir. Bu ifade ile tüm engellilere yasalarca engelli olmayanlarada verilen haklar verilerek, yasalar önünde herkesin esit olması saglanmistir. Özel egitim alaninda 1980’li yilllarda gözlenen bir diger gelisme ise 1983 yilinda kabul edilen,
2828 sayili “Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu”dur.
Bu kanunun 3. Maddesinin c fikrasina göre “özürlü” doguştan veya sonradan herhangi bir hastalik veya kaza sonucu bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal yeteneklerini çesitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle, normal yasamin gereklerine uyamama durumunda olup, korunma, bakim, rehabilitasyon, danismanlik ve destek hizmetlerine ihtiyaci olan kisi olarak tanimlanmistir.
1983 yilinda 2916 sayili “Özel Egitime Muhtaç Çocuklar Kanunu” yürürlüğe girmistir.
Bu kanundan sonra, Engelli çocuklarimizla ilgili çikan mevzuati “ Kanun, yönetmelik, yönerge, genelge vb.” gerek Halil Trkmen 2. kisisel sitemdeki Makalelerde defalarca belirttim. Ayrintili ve kapsamli bilgilere bu makalelerden erisebilirsiniz.

   Ancak özetle: Engelli Çocuklar bizim ülkemizin çocuklaridiir.Onlar unutmamalidir ki geleceklerimizdir. Temel Kanun olan Anayasada’ belirtilen “egitim hakki” özürlü, özürsüz ; ülkemizde yasayan tüm bireyler için verilmis bir hakdir. Bu hakkin esit kullanimi, tarihi gelisimde izlendigi gibi gecikmis yani geç verilmis bir hakdir. Devletin Sosyal Devlet olmasinin gereklerindendir. Geriye dönüsü bile olasi degildir.
Normal insanlar gibi engellilerin de, engel durumlari ne kadar erken yaslarda tanilanip, gerekli önlemler ve egitim kosullari olusturulup, ihtiyaçlarina en uygun olan egitim; geç kalinmadan verildigi süreçte engelli gelisir ve süreç içinde akranlari seviyesine gelmese bile yaklasir. .Diger değisle bagimsiz olarak yapmasi gerekli olan islevleri yapar duruma gelir. 'Ögrenmeyen ve gelismeyen cocuk yokdur. Var ise tek sebebi egitimdir Yeter ki cocuklarin bireysel özelligini dikkate alan egitim kosullari olusturularak,bireye uygun egitim verilsin.

   Ben egitim ve Ülkemizdeki Egitimin nasil olmasi gerektiğini 2000 yilinda bitirdigim ve 2003 yilindan beri , Gelecegin Egitimi kişisel sayfamda GELECEGİN EGiİTİMİ “Çağdas, Bireysel ve Yönlendirici Eğitim Sistemi “ alı kitabı okumanızı öneririm. Aşağıda bu kitabın 1. baskısından bazı alıntılar sunulmuştur.

   Eğitim, bireylerin yaşantılarında amaçlanan hedefler doğrultusunda, kasıtlı, istendik ve kalıcı davranış degistirme sürecidir. Eğitimin girdisi olan öğrencinin davranislari, eğitimi süresinde değiştirilmek istenen hedef davranislar ve belirli amaçlar doğrultusunda degistirilmeye çalisilir. Degisen bu olumlu ya da olumsuz davranislar alinan üründür. Diğer degisle eğitim dizgecinin çitilaridir. Bu çiktilarin hedeflenen amaçlar dogrultusunda olup, olmadiginin sistemce kontrol altina alinmasi ve değerlendirilmesi gerekir. Değerlendirme sonucu hedeflenen amaca ulaşmak için çaba gösterilmesi gerekir. Eğitim islevinin bir bütünlük içinde tüm bu unsurları taşıyan biçimine Eğitim Dizgeci diyoruz. Bu günkü Eğitim Sistemi, Milli Eğitim Temel Kanununda ve Anayasamızda belirtilen ilkelere uygun eğitim işlevini, eşitlikçi ve öğrenci merkezli olarak gerçekleştirme görevini yerine getirememektedir. Bu yönü ile demokratik, çağdaş ve evrensel bir sistem olmaktan uzak ilkel bir yapıya sahiptir Bu yapıt bir gün basımı yapılarak yayımlanacak, okuyucularımca okunacak.
Ancak bitmedi !.. Bitmeyecek !.. Hep açtı!.. Hep Susamıştı !..
Hep aç ve susuz kalacak !..

   Günümüzde, gelecekte, insan oğlu evrende var olduğu süreçte; kuşaktan, kuşağa, nesilden,nesle her Eğitim Dizgeci gibi bu yapıttaki eğitim dizgecinin de sürekli geliştirilmesi gerekecektir.
Eğitim sistemlerinde, insanın insan olmasının gerektirdiği evrensel değerler, yalnız insana has değerlerdir. Çağdaş bir insan toplumu olmanın felsefesi, çağa uygun insan olmanın gerektirdiği tüm değerlerin yaşam biçimine dönüştürülmesidir. Bu değerlerin teknolojinin, bilimin, evrensel bazı güçlerin ya da kendi ürettiklerimizin esiri ya da kölelerine dönüşmemesi, düşünce ürünlerimizle yok edilmemesi için hep var olmaları gereken ve yalnız insana has duygular ve davranış örüntüleri olduğu unutulmamalıdır.

   Bu amaçla insanın insan olmasının gerektirdiği bu değerler, sürekli eğitimcilerin düşünceleri, görüşleri, önerileri ve katkıları ile geliştirilmeye, beslenmeye, büyümeye ve sürekli düzenlenmelere gidilmesine ve sistemin yapılanmasında yer almasına ihtiyacı bulunmaktadır.

   Çağımızda, bilim ve teknolojinin baş döndürücü bir hızla geliştiği, ” Sibernetik Uzay Çagini “ yasadigimiz evrende, artik devletler küçülmeye başlamışlardır. Bu amaçla bir çok ulus ya da devlet bir araya gelerek “Avrupa Birlesik Devletleri, Avrasya Devletleri, 3. Dünya Devletleri, Afrika ve Orta Dogu Devletleri, Amerika Birlesik Devletleri vb” birlikler olusturmaya ihtiyaç ve gereksinim duymaktadirlar. Bu birliklerden yola çikarak, küçülen dünyamızda süreç içinde bir bütünleşme ile dünyanın birliğine doğru bir gelişme, birliktelik ve bütünleşme yakın çağımızda yaşanacaktır. “Dünya Devletinin” Dünyamizin korunmasi, tüm olanaklardan her insanin eşit yararlanması için bu zorunludur. Bu nedenle de herkes için geçerli çağdas bir egitim zorunlu hale gelecektir. Tüm bu amaçlarla globalleşen dünyamızda, eğitim, bilgi, iletişim, enformasyon, teknoloji, siyaset, ekonomi vb. alanlarda insan oğlunun birlikteligine, baris içinde birlikte yasamasina, anlasabilmesine, tüm olanaklardan eşit ve birlikte yararlanmalarına ihtiyaç bulunmaktadir. Bu gün insanlarin, bilgiye ulasmasi, bilgiden yararlanmasi, bilgiyi kullanmasi ve tüm toplumun yararina ve hizmetine sunmasi; daha gelişmiş, daha kalkinmis, daha özgürlükçü, daha demokrat, daha insancil, daha barisçi, daha çagdas bir ülkeyi ve dünyayı gelecek kuşaklara ve nesillere birakma özlemimizin; çagdas, demokratik bir egitimle gerçeklesecegi unutulmamalidir.

   Ülkemizin, gelecekte dünya aileleri arasinda, uygar bir ulus olarak yer alabilmesi için ülkemiz üzerinde yasayan tüm bireylere bu bilincin verilerek, insan olmanin gerektirdigi, çagdas, demokrat, laik ve özgürlükçü bir ulus olarak; gelecegine güvenle bakacak güven ve öz güveni gelişmiş; kendisi, çevresi ve tüm toplumla barisik; sevgi ortaminda büyüyerek, kendini ve insanlari sevmekten, ülkesini ve dünyayi seven, koruyan; insan haklarini savunan, koruyan ve uygulayan; laik, demokratik, sosyal ve hukuk devleti ilkesini gözeten ve tüm yönleri ile esit uygulayan, bilimsel ve hür düsünceye sahip ; tüm bu insani ve toplumsal özellikleri yaşam sekline dönüstüren; sağglikli kisilikli, verimli, kendine ve topluma yararli üretken bireylere dönüstürülmeleri, bunlari gerçeklestirmek için daha çagdaş ve daha demokratik ve ögrenci merkezli bir egitime ihtiyaç bulunmaktadir.Egitimimizin bu günkü yapisina baktigimizda insanin insan olmasinin gerektirdigi, çagin kosullarina uygun erdem olan evrensel değerleri kazandirmaktan uzak oldugunu, süslü yazilarla metinlerde bulunmasina ragmen, uygulamada bunlari davranisa dönüstürecek bireyleri yeterince yetistiremedigi ; sevgiye- saygiya, özveriye tutsak, kendine ve yakin çevresine güvensiz, özgüvensiz, mutsuz, umutsuz, karamsar, kötümser, bencil, kendi çikarlarini toplumun çikarlarinin üstünde tutan, soyan, talan eden, kaçiran, göçüren ve bu davranişlari kurnazlik diye maharet bilen, kisacasi doganin sundugu olanaklari bilinçsizce tüketen, insan olmanın gerektirdigi olumlu davranislardan çok olumsuz davranis örüntülerini alişkanliga ve yasam biçimine dönüstürmüs bireylerin yetistirilmesine, zemin hazirladigi aci gerçegi ile karsi karsiya gelmekteyiz.

   Çagdas bireylere dönüşmek yerine, çagdisi kalmis ve çagdisilik özlemlerini sürekli yaşayan bireyler; demokratik, laik, özgür, bagimsiz, hür düsünen bireyler yerine, demokrasiye, laiklige, insan hak ve özgürlüklerine hatta Atatürk’e düsman, kaderci ve gerici bireyler; çaliskan, saglikliı kisilikli, üretken, verimli ve topluma yararli bireyler yerine, ben merkezli, bana neci, bilinçsizce tüketen sagliksiz kisiliksiz bireyler; ülkemize ve topluma kazandirma işsevini gerçeklestirerek; insanlarimizi sürekli çagin gerisinde kalmaya, sürec icinde, Uygar Avrupa, Dünya Devleti ailesi olma yerine barbar olmaya mahkum ettigimiz gerçegi ile karsi karsiya kalmaktayiz. Oysa çağdas bir ulusa dönüsmenin, tüm alanlarda çağdaslasma ve bu gününe, geleceğine güvenle bakan saglikli kisilikli, üretken bireyler yetistirmekten geçtigi, bunun tek yolunun Ögrenci ve Ögreten Merkezli Bir Egitim oldugu gerçegidir
Okuyacaginz bu yapitda,ülkelerin gelisip,kalkinmasinda ve çagdas dünya ailesi içinde uygar bir ulus olarak yer almasinda,ülkede verilen egitimin ne kadar önemli oldugu ve hükümetlerce önemsenmesi gerektiği üzerinde durulmustur.

   Evrende yaşayan her canli varlligin belirli oranlarda ögrenebildiginden yola çikilarak,her insanin doğuştan getirdigi potansiyeli oraninda öğrenip,kendini gelistirebilecegi; bireylere uygun kosullarin oluşturulduğu eğitim ortamlarinda her bireyin optimum düzeyde öğrenebilecegi, potansiyeli oranında kendini geliştirebileceği, bireye uygun eğitimin nasil gerçekleşebileceği vurgulanmistir.
Eğitilenin insan olması nedeni ile eğitimde yapilan hatanin telafisi olmayacagi, ürününün tekrar insana dönecegi unutulmadan insana gereken önem ve değerin verilmesi için öğrenci merkezli bir eğitime ihtiyaç bulunduğu;eğiten ve eğitilenlerin oluşturdukları kurullar ve komisyonlar kanalı ile demokratik ve katılımcı bir eğitim yönetimi yapısını oluşturmaları hedeflenmiştir.
Eğitim demokratik,çağdaş ve özerk bir yapıya kavuşmasında en büyük engellerden biri olan eğitimin siyasete alet edilmesi ve yetkilileri tek elde toplayan merkeziyetçi hantal bürokratik yapısıdır.
Bu amaçla eğitim siyasetten arindirilarak yetkiler yörelere devredilerek eğiten ve eğitilenin yönetimine bırakılmalıdır. Program merkezli, ezberci ve kuru bilgi yükleyici, sınav endeksli ve eleyici, bilimsel ve çağdaş olmaktan uzak bir eğitim dizgecine alternatif olarak,öğrenci merkezli,öğrencinin aktif olduğu ve öğrenmenin öğrenilmesinin gerçekleştiği ve sınavı ortadan kaldırıp yönlendirmenin önerildiği bilimsel, çağdaş ve demokratik bir eğitim dizgeci önerilmiştir.

   Eğitim alanında yıllar süren araştırma, uygulama ve deneyimlerimin ürünü olan bu yapıttan, başta eğitimcilerin, eğitilenlerin ve tüm okuyucularımın yararlanacağı, onların görüş ve katkıları ile besleneceği ve gelişeceği umudunu taşımaktayım.

   Çağdaş bir eğitimin, bugünün insanını yetiştirmekten çok geleceğin insanını yetiştirmeyi amaçlaması, geleceğe uygun planlanması,programların uygulayan eğitimcilere oluşturulması,öğrenilen bilgilerin ürünlerinden tüm insanlığın yararlanması ve öğrenci kontenjanlarının ihtiyaçlara uygun belirlenmesi.

  Başlangıçta yapılan her düzenlemede, gerekli alt yapı, personel ve diğer koşullar oluşturulmadan “Yasal Düzenlemelere Gidilmesi” diğer ülkelerde olduğu gibi bizim ülkemizin en belirgin ve kurtulamadığımız hastalıklarındandır. Hastalıkları olarak, ola gelmiştir…!

   Engelliler ile ilgili tüm düzenlemelerde de bu hastalığımızı gözlemlemek olasıdır. Eğitim işlevinin MEB tarafından yürütülmesi esas iken, Engelliler SHÇEK Mevzuatına göre eğitilmiş ve denetim yeterince sağlanamadığı için istenmeyen sorunlar ortaya çıkmıştır. MEB ‘ e bağlı kurumlarca eğitimine, 1996 yılında yürürlüğe giren 573 sayılı “ÖZEL EĞITIM HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME “ ile karar verilmiş, “Engellilerin eğitiminin, erken çocukluk döneminden başlayarak, okul öncesi eğitim, ilköğretim, ortaöğretim yükseköğretim yaygın eğitime ilişkin ilkeler belirlenmiştir. “ ancak 2006 yılında bu kurumlar SHÇEK ‘ ten ,MEB ‘ na bağlanmıştır. 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu iptal edilerek 5580 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu yürürlüğe girmiştir. Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliğide değişmiştir.

   Görüldüğü gibi yasalarda düzenlemelerin tam olarak gerçekleşmesi 5 ile 15 yıllık bir geçiş sürecini kapsamaktadır. Günümüzde bu kurumların açılışları konusunda, kimlerin açabileceği konusunda, hangi ortamlarda, hangi araç, gereç ve koşullar oluşturularak,kimler tarafından ve nasıl bir eğitimle vb. eğitim verilmesi gerekli hususlarda; süreç içinde gerkli düzenlemeler yapılmaması, bu değerli eğitim kurumlarını “Eğitim Amaçlı değil de Ticari Amaçlı görenlerin heveslerini kabartmaya devam etmektedir. Başlangıçta tamamen engellilerin eğitimi konusunda masumane alınan kararlar, süreç içinde gerekli yasal düzenlemelerin yapılmaması ve gecikmesi sonucu; bir çok aksaklık ve sorunu da beraberinde getirmektedir.

   Örnekler vermek gerekirse: Başlangıçta Fakültelerin “Özel Eğitim Öğretmenliği” programları mezunları ihtiyacı karşılamadığı için alternatif olarak; “Illerde benimde yıllarca öğretim görevlisi olarak görev aldığım” “Alt Özel Sınıf Öğretmenleri Özel Eğitim Kursu” ile alt özel sınıf özel eğitim öğretmenleri, süreç içinde MEB Hizmet- içi Eğitim Dairesi’ nin düzenlediği kurs sertifikalı “Özel Eğitim Sınıf Öğretmenleri “ görevlendirilmiştir. Psikolog/PDR/ Rehber Öğretmen kadrolarına alternatif olarak önce Eğitim Bilimleri Fakültesi’nin Planlama ve Program, Ölçme Değerlendirme vb. Lisans mezunlarına, bu alanlarda Mastır yaptırılması alternatif olarak getirilmiştir. Kişisel kanımca doğru olanı budur. En azından Eğitim Fakültesi mezunu ve bu alanda 2 yıllık ek bir eğitim alarak yetiştirilmektedir.” Bu aralar, makalelerim de belirttiğim gibi Eğitim Fakültesi Mezunlarının 2.yıllık bir mastır programı ile Özel Eğitim Öğretmeni” ihtiyacını karşılamak için henüz yasal hale getirilememiştir.

   Tabiî ki, sertifikalı bu görevlere başlayan her alanda personelin kazanılmış hakkı olduğu için ihtiyaç duyulan personel için açılan kursların sınırlı tutulması, öncelikli olarak alan mezunlarının görevlendirilmeleri esas olmalıdır. Yine özel eğitim kurumlarının eğitimciler tarafından açılıp, yürütülmesi esas olmalıdır ki bu kurumlara devam edeni engelliler, engelli oldukları için en az normal bireyler kadar önemsenerek; gelecek kuşakların sağlıklı ve kaliteli eğitim almaları ve topluma yararlı bireyler olarak yetiştirilmeleri, hedeflensin ve gerçekleştirilsin.

   Engellilerin, normal çocuklarımız gibi her düzeydeki eğitim öğretim çalışmalarından tüm engelli “ ön eğitim, okul öncesi, ilköğretim/lise,üniversite her yaşta ve eğitim seviyesinde “ çocuklarımızın yararlanması için hizmetlerin yaygınlaştırılması gerekmektedir. Hangi yaşta olursa olsun tüm engelli bireyler potansiyellerini en üst düzeye çıkarabilmek için parasız “Devletin Temel Görevidir” uygun eğitimden yararlanmalıdırlar. Her yaştaki parasız eğitim hakkı ailelerinin bağlı bulunduğu sosyal güvence gözetilmeksizin tüm çocuklara verilmelidir. Ülkemizde engelli bireylerin yaşama, eğitim, çalışma gibi hakları yasalarca belirlenmiştir. Ancak bu hakların hayata geçirilmesinde güçlükler bulunmaktadır. Ileriye yönelik yapılacak çalışmalarda bu güçlüklerin ortadan kaldırılmasına çalışılmalıdır. Engelli bireylere yönelik olarak sürdürülen çalışmalarda yaşanan bir diğer sorun bu hizmetlerin yalnızca sayısal olarak sınırlı olması değil, aynı zamanda niteliklerinin de birbirinden farklı olmasıdır. Bu nedenle verilen hizmetlerin niteliğinin artırılması da ileriye yönelik hedefler arasında yer almalıdır. Türkiye’de özel eğitime gereksinimi olan bireyler için gerekli planlamaların yapılması bu bireylerin sayılarının bilinmesini gerektirmektedir. Çeşitli engel gruplarının toplam öğrenci nüfusu içindeki oranlarını gösteren istatistikler bulunmamaktadır. Türkiye’deki engelli bireylerin sayısını belirlemek amacıyla Başbakanlık Özürlüler Idaresi Devlet Istatistik Enstitüsü ile 1998 yılında bir çalışma başlatmış ancak bu çalışma sonuçlanmamıştır. MEB’nın 1999 verilerine göre, yalnız sıfır- on sekiz yaşları arasında 3 milyon 650 bin engelli çocuğun olduğu görülmektedir. 1999-2000 yılında bu çocukların sadece 38.19’ u , yaklaşık olarak %1’i eğitimden yararlanmış bulunmaktadır ( Gökçe, 2002). Günümüzde bu oranlar artmasına karşın özellikle kırsal kesimde yani köylerdeki engelliler özel eğitimden yararlanamamakta, taşralarda ilçe ve beldelerde Özel Eğitim Kurumlarının sayılarının yetersiz olması ya da hiç açılmaması nedeniyle; özel eğitimden yararlananların sayısı düşünüldüğünden azdır. Bu sayılar bize eğitimde fırsat eşitliği konusunda ciddi sorunlarımızın olduğunu göstermektedir.

   Özellikle il merkezlerinde ve bu tür kurumların açıldığı merkezlerde ailelerin genelde bilinçsiz olması nedeni ile kurumlardan farklı beklentiler içinde olmaları, engelliyi kullanmaya çalışmaları, eğitimci olmayan kurucuların bu kurumları ticari düşünerek yaptıkları hatalar vb. nedenlerle, engellinin eğitimi ikinci plana itilmektedir. Engelli bireylere yönelik sürdürülen hizmetlerin kaliteli, verimli ve mevzuata uygun yürütülmesi ve süreklilik içinde gerçekleştirilmesi gelişme için gereklidir. Bu sürekliliği sağlamak için hizmet verenler arasında işbirliği ve eşgüdümün olması da önemlidir. Ayrıca eğitim sürelerinin kısaltılarak, devletin yükünün azaltılması anlayışı yerine kaliteli, sağlıklı ve iyi ve mevzuata uygun eğitim veren kurumların özendirilerek, yerel yönetimlerce desteklemeleri gerekirken, eğitimci ve bu alandan olmadan bu işe soyunanların yaptığı hataları ,yasal zeminde Yerel Yönetimler eli ile tekrarlanması gibi ikinci bir hataya kalkışılması engellilerin topluma yararlı bireyler olarak kazandırılması yerine Belediye Başkanlarının siyasetleri “ Bu siyasete destek verenler tarafından eğitim işinin yürütülmesi” doğrultusunda yetiştirilmesi gibi büyük ve onarılması güç bir tehlikeyi gündeme taşır. Endişesi şimdiden eğitim sevdalısı ve gönüllüsü bir arkadaşınız olarak, beni düşündürmektedir. Temennim çocuklarımız için ÖZELLIKLE ENGELLI ÇOCUKLARIMIZ için alınacak kararların, bilimsel çalışmalarla desteklenen veriler ve araştırmalar sonucu elde edilen bulgular, ilgili üniversite ana bilim dalları TEMSILCILERININ, ilgililerin, ilgili kurumlarların ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin vb. kişi, kurum,kuruluşların görüşleri,alacakları kararlar ve öneriler doğrultusunda hazırlanmasını diliyorum.